Biz bugüne dek Atatürk’ün Milli Mücadelesini, Askeri kimliğini, Başkomutanlığını ve Türkiye Cumhuriyetini nasıl kurduğunu konuştuk. Peki, bu başarıların ve kahramanlığın altında nasıl kişilik yatıyor? Bu şahsiyeti bu kadar saygın kılan özellikler nelerdir acaba?
Atatürk’ün yaşamına tanıklık edenlerden ve onunla birlikte zaman geçirenlerden öğreneceklerimiz var. Hatta onu örnek almamız gereken pek çok konular var.
Atatürk, çocukluğundan beri saygı ve tevazuuyu kendine bir yaşam biçimi olarak seçmiş, bulunduğu yere göre uygun kıyafet giymeye özen göstermiştir. O'nun fotoğraflarda göremediğimiz mizacı vardı.
Atatürk’ün yaşadığı eve baktığımızda, sadelik ve zarafeti görürüz. Çocuklara ve doğaya olan sevgisi, bize onun ne kadar naif bir insan olduğunu söylüyor. Çok sevdiği köpeği Foks’la vakit geçirir, ormanda sürekli yürüyüşüne çıkardı. Atatürk’ün önem verdiği sofra adabı ise, bir nevi bilginler sofrasıydı. Sofrada tertip düzen konusuna bizzat dikkat ederdi. Bu tertip ve düzeni zaten askeri anlayışında da görüyoruz.
Atatürk çok sabırlı bir insandı. Onu tanıyanlar, onun gösterdiği tahammül ve hoşgörü faziletine hayrandı. Barışamayacağı ve bağışlamayacağı bir düşmanı yoktu. Atatürk aslında asker olmanın yanında, taşıdığı rütbe ile beraber insani bir kalp taşıyordu. Bütün arkadaşlarının sağlığı ile ilgilenir, titizlikle ilgi ve alaka gösterirdi. Çünkü arkadaşlarından birinin ölmesine çok üzülürdü.
Atatürk’ün elinde imkân ve yetki olmasına rağmen, bunu kişisel çıkarları ve nefsi adına kullanmamış olmasının, ona olan saygımızı sürekli arttırdığını düşünüyorum. İsteseydi Krallığını bile ilan ederdi.
Atatürk’ün pratik zekâsı, gerçekçi ve zamanı çok iyi kullanması aynı zamanda karar vermeden önce, bütün olasılıkları gözden geçirmesi, çalışma arkadaşlarından görüş alması, Devlet adamlığına örnek teşkil etmiştir. Atatürk hiç durmadan çalışan sürekli okuyan, mesai mefhumu gözetmeyen, hayatını yurduna ve milletine adamış bir şahsiyettir.
Onu tanıyanlardan Tevfik Bıyıklıoğlu şöyle diyor;
“Atatürk için çalışma saati diye bir şey yoktu. Yapacağı işi bitirinceye kadar uyumadan, dinlenmeden yemek yemeden çalışırdı. Oturduğu kuru çalışma sandalyesinden kımıldamadan 24 saat aralıksız çalışmak, onun için olağanüstü bir şey değildi. Atatürk’ün elini yüzünü karla yıkaması, beni düşündürmüştü ama denedikten sonra ben de çok sevdim. Şimdiye kadar, yüzümü karla yıkayınca Atatürk’ü hatırlarım…”
Hayatını adadığı vatanı ve milleti, O'nun izinden yürüyerek kendilerini O’na adıyor…